19 Kasım 2012 Pazartesi

DELİ SAÇMASI !



Geçen Pazar bir kokteyl de birileri ile tanıştım içlerinden biri hayat hikayesin den bahsediyordu. Elbette konuşmayı bildiğim kadarda dinlemeyi bildiğim için dinledim. 

Kendi özelinde bir şeyi anlattı ikinci çocuğu olduktan hemen sonra boşandığını söyledi. Lafın gelişi bir şey söyleriz ya ikinci çocukta kurtarmadı evliliğinizi demek dedim ve aldığım cevap çok ilginç geldi bana “ben zaten boşanacaktım. Bir çocuk daha istiyordum onun için bekledim.?? İkincisi oldu boşandım.” Cevap buydu.  

Sonra düşündüm hep kendi kendime sorup nasıl yapıldığına anlam veremediğim şeyler aklıma geldi. Hani unuttunuz belki, Mardin de kırk küsur insanı çoluk çocuk kadın dinlemeden katleden mantığı. Bir gün haberlerde dinlediğim bir anons Adana da üçü çocuk olmak üzere kafalarına sıkılarak öldürülen 8 kişi. Gel de anla bu olayları. Hep nasıl yani nasıl yani bu olaylar hangi mantıkla oluyor. Hangi nefretle oluyor diye düşünüp anlamaya çalışıyoruz. Sonra aklıma kafası sevgilisi tarafından kesilerek öldürülen kız geliyor. (ama yetkilinin biri çıkıp kızına sahip çıksaydın diyebiliyor ailesine ) Yada adamın biri çıkacak bana yar olmayacaksan kimsenin olmayacaksın diyerek “SEVDİĞİ” kızın üstüne benzin döküp yakacak.

Anlamıyorum anlayamıyorum derken anladım. Sorun sevgide sevgisiz insan dünyaya getirirseniz sevgisiz çocuk yetiştirirseniz toplum bundan daha iyi olamaz ve bu bahsi geçen olaylar öyle artar ki şimdi de tv açık bir sürü olay haberlerde cinnet toplumu anlatıyor. Cinnet toplumu olmuşuz... 
E ne olacaktı ki sevgi yoksa nefret yada şiddet olacak çünkü sevginin değil i o duygular önce o insanı yadırgamıştım. Şimdi en azından anlamadıklarımı anlamamı sağladığını düşünüyorum. Sevgisiz çocuk doğurmayı düşünen kadın yada sevgisiz çocuk edinmeyi düşünen adam sevmeyi bilmeyen bencil bireyler yetiştirecek. 

Ama şimdi de düşünüyorum bunca zaman biz böyle kadınları mı kutsadık. Biz böyle kadınları mı önemsedik. Yada siz kadınlar böyle adamlarımı kutsayıp önemsediniz…
Al işte yeni bir çelişki. Çık çıkabilirsen işin için den. 
Sıkıldım. Bu ne? “deli saçması dünya” sıkıldım yazmayacağım. 
ÇağlayanB

13 Kasım 2012 Salı

BEN SENİN İÇİN "OT" DERİM... SONRADA GELİR SULARIM


Hayattan zevk olmayı bilmelisin.
Sabah erken kalkıp işe gitmekten de zevk alacaksın hafta sonu tembelliğinden de…
Ama sadece sabah erken kalkıp işe gitmeyeceksin. Sadece hafta sonu tembelliği yapmayacaksın.
Sabah işe erken kalkıp gitmeli ama iş çıkışı bazen sevgilini takıp koluna gezmelisin, yağmurlu sokaklarda onunla ıslanmalısın. Girmeli bir kitapçıya iki kitap almalısın okuduğun o kitapları arkadaşlarınla değiştirmelisin, sonra da okudukların üzerine konuşmalısın arkadaşlarınla. Sevdiğin sanatçıların cd lerini alıp dinlemeli ruhunu beslemelisin.  Bir kaç dvd kapmalı sinemada kaçırdığın filmi izlemelisin, evinde tembellik yaparken… Eline iki program alıp incelemeli bu hafta hangi tiyatro oyununa hangi sergiye gideceğine karar vermelisin. Kırlarda parklarda yeşil alanlarda dolaşmalı doğanın farkına varmalısın dünyada ki tek canlının insan olmadığının farkına varmalısın.
Ve en sonra ülkeni düşünmelisin ne oluyor neler oluyor nereye gidiyor diye gelecek kuşak ve çocukların nasıl bir ülkede yaşayacak düşünmeli ve bir şeyler yapmalı demelisin sonrada yapmalısın bir şeyleri.
Ama önce biraz kültürlenmeli biraz donanmalısın sonra de donatmaya uğraşmalısın…  Ama fotoroman veya teksas -tommiks okuyarak büyüdüğünü unutmalı ve şimdi izlediğin televole-sabah şekeri programlarını kapatmalısın… Japonya da kişi başına yılda 22, Fransa da 14 kitap düştüğünü  Türkiye de ise kitap başına 6 kişi düştüğünü hatırlamalısın… Donanmaya başlamak için okumaya başlaman gerektiğini bir kez daha fark etmelisin.
Manasız gösterişlerden manasız şatafattan köşe dönmecilikten uzaklaşmalı asıl olanın entelektüel birikim ve bunu topluma aktarabilmen olacağını fark etmelisin
Yani sen;  hükümet destekli,  toki katkılı orman katline izin verilecek beton projeleri üretip arsız çocuklar gibi, bu değil bu değil diye bağırıp ortalıkta dolaşarak, beyaz atın üzerinde dublör kullanılan reklam filmlerinde oynayanların, görgüsüz, estetik yoksunu projelerinden sahip olmayı hayal ettikçe, köşe dönmeci ve gösteriş budalası oldukça sen; Ah be kuzum ah be, Ben de senin için “OT” derim sonrada gelir sularım.
ÇağlayanB

9 Kasım 2012 Cuma

NET OL...


Eskidende sevmezdim gri rengi,
Şimdi de sevmem.
Puslu insanın içini sıkan kapalı ayazı hatta zemheri bir havayı çağrıştırdığın dan değil… Ben aslında bazen o buz gibi zemheri havayı ayazı da severim.
Ama ben net olmayan olayları ve net olmayan insanı sevmem. İşte o nedenle sevmem gri rengi. İçinde az biraz siyah olsun az biraz beyaz olsun ne o öyle... Ya siyah ol ya beyaz… Rengin belli olsun tavrın belli olsun ne olduğun belli olsun gizleme kendini… Hele “ortaya yanar döner karışık” hiç olma…
Net ol  
Bir daha söylüyorum ey dost;
Bulanık olma…  net ol…
ÇağlayanB

4 Kasım 2012 Pazar

KALEM ve CEHENNEM



Allah’ın işine karışmak bana düşmez ama, sanki kalem tutan ellere, bilge kişilere cehennemde daha az rastlanacakmış gibi gelir bana… Belki yanılgı benimki ama bilemiyorum hep düşünüyorum cehennem de kalemin ne işi olabiliri diye bulamıyorum… Cehennem de kim uğraşır ki yazmakla, edebiyatla, şiirle ya da kim bilimle uğraşır ki, cehennem de, düşünüyorum, düşünüyorum… kalemin ne işi olsun cehennem de ….
Zaten cehennem dekiler, önceden üzerleri kalemle çizilmiş veya karalanmış olanlar değil mi?  Öyle ise cehennemde kalemin işi olmaz ki.
Kalem tutan eller bilge kişiler neden olsun ki cehennemde…
ÇağlayanB